12 Şubat 2016 Cuma

Sahip olmak!

Yazılım denilen, latince ve ingilizceden sonra üretken insanları aynı sözcüklerde buluşturan en büyük lisan acaba ülkemizde egemen mi?

Avcı-toplayıcı zamanlarda atalarımızın kendi yediklerine dikkat ettikleri kadar diğer canlıların ne ile beslendiklerine dikkat etmesi hayatta kalma süresini bir hayli etkilemiştir. Bu ne demek? Aslana av olmamak,  tavşanı havuçla tuzağa çekmek demek. Bu basit ama etkili gözlem yöntemi bugüne kadar istisnasız her durumda işimize  yaramış ve gelişimimizin önünü açmıştır..Bunun yazılımla ne alakası mı var? Sabredin..

En basit canlılar için bile yeni neslin sağlıklı, dayanıklı ve güçlü olması türün devamı için çok önemlidir. İnsan türü gibi aşırı rekabetçi bir ortamda yetişen bir canlıda ise bu hayat memat meselesi, olmazsa olmazdır.  Bu nedenle ülkelerin sürekli takip ettikleri iki kriterden biri doğum-ölüm oranları ve eğitimin verimliliğidir.

Doğum ve ölüm oranlarını olması gereken seviyeye çekmek sağlık yatırımını gerektirir, sağlık yatırımı ise sağlık personelini, sağlık personeli de yine eğitim yatırımını gerektirdiği için  eğitim aslında işin temelidir.

Buradaki eğitimden kasıt okuma yazma ile çarpım tablosu bilmesi değil.. Yok yook, mühendis ya da arkeolog olması da değil! Eğitimden kasıt çağa ve ihtiyaçlara uygun donanımda birey geliştirmektir. Üstelik bu eğitim sistemi boyunca çoklu zekayı gözeterek, her alanda işine yarayacak bireylerin çok yönlü gelişmesini sağlanmalıdır ki değişen koşullara karşı dayanıklı bir sistemimiz olsun.

Çok yönlü gelişime önem veren eğitim sistemlerinde "sertifika programları"nın önem kazandığını görürüz (Bu sertifika programları eğitim sistemi bizimkisi gibi yamalı sistemlerde de çokça görülür ama uluslararası kuruluşların yoğun bir program ve sınavdan sonra verdikleri dışında çoğu konulduğu dosyadan bir daha kolay kolay çıkmaz.) Bu sertifikalar zaten çok yönlü geliştirilen bireylerin uzmanlıklar arası kısa ve yeterli eğitimlerle ihtiyaç bulunan alana kaydırılmasını sağlar. Akademik başarının ve toplamda dört-beş dersin önem kazandığı sistemlerde böyle bir çaba içine girmek kendini kandırmak olur.

Eğitim sistemleri toplumların parmak izini taşır, bir sistemi olduğu gibi başka bir topluma uygulamak görsel bir benzerlik ve bir kaç parlak istisna dışında başarılı sonuç vermez. Eğitim sistemlerinde kopyalanıp uygulanabilen en önemli etkenler "teknikler"dir. Teknikleri kendi toplumunun rengi ve özellikleriyle modifiye edip eğitim sisteminde doğru noktalara uygularsan-karatedeki hareketler gibi- etkili sonuçlar alırsın. Bu uygulama verimli sonuçlar verdikçe kendi tekniklerini diğer toplumlara ihraç eder hale gelirsin.
Ama bazı ülkeler teknikleri ithal ettiği gibi uygulamaya kalkıp verimli sonuçlar beklediğine dair umut dolu raporları ciddi ciddi hazırlıyorsa bu topluma araç satarsın. Hatta araçları tekniklerin önüne koyarak sürekli araç satacağın bir pazar haline getirebilirsin.

Örnek mi? Yüzyıllarını matematiğe harcarsın, sonunda kendin için etkili bir sistem bulduğunda matematik ilk meyvasını verir ve bilgisayar-yazılımı geliştirirsin. Sonra bilgisayar ve yazılım yardımıyla daha iyi hesaplamalar ve daha az maliyet ile daha çok alanın kalkınmasına yardımcı olursun. Sonra bu aracı alır sistemin içine sistemi geliştirecek bir sistem ürünü olarak koyarsın. Senin kalkınmanı gören çarpık sistemli ülkeye matematikten hiiç bahsetmeden mucize alet, her derde deva diye satarsın bilgisayarı. Bilgisayar evlere, okullara, kurumlara yayılırken sen güğüm güğüm sağdığın bu sistemde kimsenin başını kaldırıp "Ne oluyo lan?" dememesi için diğer ürünlerini de patır patır yağdırarak "eğitim yatırımı" için gerekli kaynağı çıkarırsın.

Yukarıda "Matematikten hiiç bahsetmeden.." derken haksızlık ettiğimi düşünebilirsiniz. Burada anlatılan şey adama çarpım tablosunu öğretmek, havuz problemi yada olasılık hesabı yaptırmak değil.. Matematiğin anlamlı bir tanımını oluşturabilmek, hayatın bir parçası olduğunun farkına vardırmak...Bir ders olmaktan çıkarmak.

Bugüne kadar kaçırdığımız daha bir çok treni es geçiyor ve nihayet kaynak olabileceğimiz bir vagona değinmek istiyorum:YAZILIM! Öğrenilmesi kolay, gereken sermayesi az ve etkisi çok büyük. Bunun için elimizde yeteri kadar insan gücü yok, bu eğitimi veren firmalar inanılmaz pahalı ve üniversitelerin bu alanda yetiştirdiği insan kaynağının çoğu 657 peşinde!Girişimcilik, üretkenlik yerine garanticiliği tercih ediyorlar. En girişimcisi bile önce 657'ye girip ondan sonra ek iş olarak yazılım üretmeyi düşünüyor.

Zinciri kırmak için iki yada üç kuşağın sağlam bir şekilde çok yönlü yetiştirilmesi yeterli ama buna izin verecek kadar özgüvene sahip bir eğitim sistem yönetimi olmadan bu sadece bir hayalden ibaret. Üretken nesillerin bir iki tökezlemesi yada saçmalamasında radikal kararlarla yeniden kalıp dökümü işine girmek aşırı derecede küçük düşünmek ve kolaycılığa kaçmak olur. Bu yol kazalarını düzeltecek küçük yamalar ile sistemin bütününü çalışır halde tutmak için biraz sabretmek ve emek harcamak yeterli. Zaten ilk kuşak ya da en fazla ikinci kuşakta bu eğitim sisteminin mezunları oluşturdukları ürünleri satman için sana getirecek ve bu sistem maliyetini çıkardığı gibi kendi kendini amorti edecek.


Yazılım, bizim fersah fersah üstümüzden geçen gelişimişlikten sarkan uzun ve ince bir halattır.. Tutunup çıkarsak geleceğin inşasında da ihaleye girebiliriz.

14 Nisan 2015 Salı

Bizim için Teknolojinin T'si




Tamam, kendimize ait yaygın kullanılan otomobil, bilgisayar, cep telefonu, işletim sistemimiz olmayabilir. Ama dünyayı herkesle aynı anda takip eden genç ve etkin bir kullanıcı kitlesiyiz. Temel olarak " Save, Folder, Exit, Close, New, Game" gibi kelimeleri artık yabancı saymıyor, yadırgamıyruz ama artık milletin telefon/bilgisayarına çay koyup  gün düzenlediği bir zamanda bizim hala telefonlara sesli olarak kebapçı adresini sormak için inglizce  bilmek zorunda olmamız dokunuyor! Telefon benim, şehir benim, kebapçı bizim ama arada ingilizce gibi bir engel var!Paralel ithalat ya da kaçak satılan ürünlerde bu durumu yadırgamam. Bu ülkeye bilinçli ve planlı bir pazarlama söz konusuysa yazılımından donanımına buraya uyumlu ürün üretmen şart.!

APPLE BÜYÜK MARKA

Yerli yazılım navigasyon ürünlerine bir lafım yok, haritalandırma ve seslendirme dahil her detaya titizlikle dokunan firmalar diğer çapsızların yaptıkları hataları kapatıyor. Uluslararası firmalardan çoğu bu konuda pek hevesli değil, otur ingilizce öğren işin ne modunda yaklaşıyorlar. Sen bu telefona entegre sunduğun her yazılım ve donanım için fiyat belirliyor musun? EVET! Ben o parayı ödüyor muyum? EVET! e ben niye kullanamayayım o  özelliği? Efendi gibi çık de "Bu telefon Türkiye'de dil desteği sunulmadığı için şu uygulamalardan yoksun satılacak fiyatı da buna bağlı olarak düşecek" .

Bu konuda çaba içersinde olan iki firma Microsoft ve Apple. Bunlardan Microsoft yıllarca piyasaya tek başına hükmetmiş bir firma olması için dil desteği konusunda çbuk reaksiyon vermesi normal ama türkiyede üst segment ürün üreten ve orta sınıf üstüne hitap eden ürünleriyle Apple bu etkiyi çok çabuk yakaladı. Sınırlı modeller üzerinden sürekli gelişim yöntemi izleyen bu firma bugün Türkiye'de Türkçe konuşan bir asistan sunuyorsa bu pazarı ciddiye aldığını gösterir.
Öte yandan "Açık kaynak kodluyum!" diye yırtım yırtım yırtınan Google ise bu konuda parmağını kıpırdatmadan ekmeğini yemeye devam ediyor. Türkçe konuşmayı bilmeyen ve burada ekmek peynir gibi satılan yazılımınla kullanılsan bile saygıyı haketmediğini söyleyebilirim. Buradan kazandığın parayı buraya yatırdığını göstermen, tüketici beklentilerini karşılaman lazım. Benim dilimi kullanman beni ciddiye aldığını gösterir ki senin ektiğin bu rüzgarın fırtınasını Yandex uzun vadede biçecek diye düşünüyorum.

"YERLİ MALI İYİ DEĞİL ABİ"
Gerçi iğneyi batıracak yer de yok değil, bu ülkenin evlatlarının kendi diline saygısı yok. Bilakis Türk yatırımcıların marka ve ürünlerine yabancı isim vermesi karşısında elin Google'ına efelensen ne yazar? Bu konuda duyarlılık temelde oluşur ama bizde bize ait olan herşeyi bi layıkıyla gömme alışkanlığı var. Ha bizim gömme çabalarımıza rağmen hala yükselip dünya çapında iyi bir yere geliyorsa ondan sonra alkışlayıp takdir ediyoruz.Ben markaların yerinde olsam Türkiye'de adımı duyuracağım diye yırtınacağıma gider Avrupa'da bir gazetede "Türk'ün başarısı" diye bir haber bastırır o gazeteyi alıp buradaki basına servis ederdim zaten ondan sonra kimse aleyhinde konuşamaz. Biz kimiz ki Avrupa'dan iyi bilelim (!) (BU ARADA TÜRKÇE KONUSUNDA ÖNEMLİ ESERLERİ BULUNAN OKTAY SİNANOĞLU'NA BURADAN ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM.Bkz:Bye Bye Türkçe)

BENİ RAHAT BIRAK!
Şimdi madem işi hakkıyla yapacağız, o halde bana bırak kontrolü. Cep telefonu donanım ve yazılım paketleri olarak satılsın. Yani ben iyi bir kameraya sahip bir telefon alıp kullanmak için aynı telefon için en iyi kamera yazılımını içeren sürümü de seçebilmeliyim. Firmalar bu desteği en azından amiral gemilerine sunmalılar yani aynı telefon için Giriş, Orta, İleri düzey yazılımın yanı sıra ekstra özellikler içerine de seçmeli olarak satın alabileceğim ve fiyatları farklı seçenekler sunmalı. Ben de "Bana kamera var dedin ama bak bunun yazılım iğrenç" demem, bunu ben istedim derim.

28 Mart 2015 Cumartesi

Marka üretmek mümkün mü?

IBM, Microsoft, Apple, Google.. Bir marka nasıl doğuyor da dünyaya mal oluyor? Bunu bir sanal marka üzerinden uygulamalı olarak deneyeceğiz...

Uygulama Markamızın sahibi: Zücaciyeci Nedim!

Nedim bey markasının ürün çeşitliliğinin ve globalleşen dünyada set üstü ocağın hala nal gibi piyasaya tutunmasının farkında samimi ve üretken bir  kişi. Dünya çapında markasını tanıtmak istiyor! Hedefi: Amazon gibi olmak!

Nedim bey ilk önce hedef kitlesini yakından uzağa iyi tahlil etmeli. Sosyal paylaşım sitelerinde evlilik çağında bulunan gençlerin beklenti ve istekleri hakkında uzun süreli çalışma yaparak başlıyor. Bu işin toptancının verdiği "Bu çok satıyo şimdi.." gazıyla yürümeyeceğinin farkına varmış durumda. Yaptığı ucuz yollu analizler mağazanın illaki bir internet sitesine ihtiyaç duyduğunu gösteriyor, çünkü çalışan genç kuşağın dükkanı gezme şansı yok. İnternet sitesi ürün yelpazesini tam olarak yansıttığı gibi bu ürünleri almaya teşvik edecek doğru görselleri içermeli. Ayrıca babadan devraldığı "Doğru Zücaciye-Yuva kurar" isim-slogan ikilisi genç kesimin anca capslarda kullanacağı kadar  soğuk, değiştirmesi gerek. Hazır internet sitesi kurarken bu isim ve slogan ikilisini de değiştiriyor: "Decahome-Stilinizin İmzası- "


Nedim internetten satış işine girince elbette bu sektörün olmazsa olmazı ;kırılan ürün, bozuk ürün, geç teslimat gibi sorunlarla karşılaşıyor. Bunları yeterli personelle anında çözer ve müşteri memnuniyetini bizzat telefonla arayıp sağlarsa her satış bir başka reklam olarak markanın yaygınlaşmasını kolaylaştırır. Nedim ilk başlarda biraz para harcayacağının farkında, bu yüzden üçe beşe küçük hesaplara takılma kaygısı yok. Nedim rehberden habersiz bir çakallık yapıyor, sipariş verilen her ev eşyasının kutusuna maliyeti 0,10 lira olan bir nazar boncuğu ile beraber "Aman evinize nazar değmesin! Güle güle kullanın" notu iliştiriyor ve müşterinin gönlünü her paket açılışında fethediyor.

Nedim bu süre zarfında sosyal medyadan ve araştırma sonuçlarından hiç kopmuyor. Personel sayısını arttırıyor ve personeline değer verdiğini hissettirerek onların firmayı sahiplenmesin ve sosyal medyada olumlu bildirimlerini arttırıyor. Hızlı tüketim ve çabuk sıkılma hali Nedimi düşündürüyor, ürün sirkülasyonunu doğru planlamalı ve elde fazla ürün tutmamalı ki rahat hareket edebileceği esnek bir sisteme kavuşabilsin. Kargo firmalarıyla tek tek görüşerek  onlardan tüketici için en uygun fiyatı ve taşıma koşullarını istiyor, buna karşılık veren firmaları seçenek olarak sitesine ekliyor ve müşteriye "seçenek" sunarak kontrolün onda olduğunu dibine kadar hissettiriyor( kurt olmuş!).

Farklı illerdeki Zücaciyecilerle iletişime geçerek onları belirli bir komisyon ölçüsünde kendisine bağlıyor ve
depo masrafından bu şekilde yırtıyor. Bu sayede bazı illere geç kargo süresini kısaltmış oluyor hem de bu firmalar sayesinde anadoludan direkt haberdar oluyor. Artık bir adım öteye geçerek set üstü ocak, halı ve yemek seti yanına cep telefonu, bilgisayar, oyun konsolu da ekliyor. Yeni ürünlerinden oluşturacağı kombinelerle  fotoğraf çekimi yapabileceği uygun "manken ev" kiralıyor ve burada yaptığı kombinelerin resimlerini hem sitesinde hem sosyal medyada paylaşarak bir taşla birden fazla kuş vurmaya çalışıyor.


Nedim işe aldığı tasarımcı ve stilistlere yeni bir atılım için hazırlık yapıyor. Amacı yüzde yüz orjinal ve uniq ürünler sunmak. Halk Eğitim, İsmek, Kadın Emeği gibi kuruluşlarda üretilen ürünler arasından seçimler yaparak "Uniqe"  bölümünde satışını gerçekleştirecek.Nedimin bir diğer hedefi topluma katkı sunmak. Bu nedenle özel günler ve haftalardan bir kaçını bu günlerle ilgili vakıf/kurumlarla işbirliği halinde yardım haftası olarak planlama ve satış yapılan ürünler üzerinden belli bir miktarı bu kurumlara aktarma hedefinde.

Nedim artık dünyaya açılmaya hazır, hedeflediği ülkelerin önde gelen teknoloji-ev dekorasyon- stil- dergilerinden Türkiye'deki sistemini tanıtmak için konuklar davet ediyor. Gelen konuklarına ürün yelpazesini tanıtıyor, onların yorumlarını ve ülkelerindeki alışkanlıklarını dinliyor.

Nedim ekibine yeni bir görev biçiyor: Tasarlamak ve üretmek! Bunun için ülke-dünya endeksinde belirlediği
en ideal ve en dinamik alanı belirleyip piyasada bu iş üzerinde çalışan firmalara teklifler götürüyor. Ülke içinde yaptığı ilk üretimlerin satışları başarısız, Nedim bunun kaynağının tasarım olduğunu düşünmüyor. Yaptırdığı araştırmalarda ürün tasarımı beğenilme oranı %80'lerin üzerinde..Nedim pes etmiyor ve ürünü en beğenilen otel, cafe ve restoranlara, dekoratörlere ücretsiz gönderiyor. Ürünlerin piyasada görülme sıklığı artınca satışlarda da bir kıpırdanma oluyor ve piyasa Nedim'i bu kez güldürüyor...

Nedim tasarım macerasına yurtdışı ortaklıklarıyla devam ediyor, ve orada da bazı mağazalarda ürünlerini sunma şansı yakalıyor. Nedim tasarım markasını  Decahome'den ayırıyor ve ona daha sade akılda kalıcı bir isim veriyor: g'rena

Decahome geçirdiği evrimin sonucu isim değişikliğiyle yeni bir kimlikle herşeyin ulaşılabilecek tek adresi oluyor: lukka.com

Görüldüğü üzre Nedim basit bir zücaciyeciden bir  marka yaratabiliyor ama bütün işlemler sırasında işin başında olarak. Bi masada oturup gelen kağıtlara bakarak karar vermeye kalksaydı veya bir kaç personelin sırtına yük bindirip bağırarak iş çözmeyi deneseydi bu nokta onun için pek mümkün değildi. Bizde markalaşma yolu bu ikinci yöntemle oluyor, yani samimiyetsiz, işi sevmeden sırf para için  yürütülen ciddi bir iş! Bu yüzden samimi ve içten insanların markaları kendilerine karşı uluslarda bile satılırken bizim ciddi abilerimiz malesef anca avmlerde dükkan yarışına girebiliyorlar.

16 Mart 2015 Pazartesi

Teknoloji Satmak ya da Satamamak!

Eskilerin teknolojileri temel ihtiyaç ve fiyat odaklı belirlenir buna firma/satıcı güven endeksi eklenir ve ürün alınırdı. Günümüzde bu denklem hala işlemekte ama işin içine reklam girince eşitlik denkliğe hatta eşitsizliğe kaymaya başladı.

EN SON KAÇA OLUR?

Media Markt,Teknosa, Saturn, Gold, Bimek, Darty...  piyasaya hakim olan bir yığın teknoloji mağazası var ama bu mağazaların vizyon/misyon tablosu uygulamada biraz çuvallıyor. Artık internet sayesinde sayfalarca yorum, site ve kaynaktan bilgi edinip mağazaya giden biri burada ürünü inceleyip son tahlilde bir kaç soru yöneltiyor:

-Bu ürünün belli serisinde ekranda ölü piksel çıkıyormuş,  geliyor mu böyle şikayetler?
-Yok öyle bişey, yok yav yok.. Ben yıllardır burdayım görmedim, uydurma onlar... Ben bizzat kardeşime
aldım bu telefonu yea! Okuyom ben yea!

"Al bunu lan işte, uzatma sanki  astronot p...k "  tarzı bu yaklaşımı aşan pek satış temsilcisiyle tanışmadım. Bunun nedeni ne?
Aşırı sirkülasyon: Esnek çalışma saatlerine uyum sağlayamayan  personel umudunu başka firma veya alanlarda deniyor. Firma her elemana her yeni gelen ürünle ilgili yeterli bilgi veremediği için personel olayı klasik satış ilkesi üzerinden yürütüyor.
Yetersiz İK: Personel seçimi firmanın ciddiyetini ortaya koyar. Sağlam bir İK yapılanması olmayan firmalarda değerlendirme kısıtlı özellikler üzerinden yapıldığı için yukarıda bahsettiğim işe uyum sağlayamayacak personel işe alınır ve firmaya zaman kaybettirir.
Üreticilerin Desteği Esirgemesi: Büyük markaların bazıları kendi ürünlerini tanıyan personellerini mağazalarda görevlendirerek doğru bilgilendirme yapılmasına katkı sunuyor-bu da yukarıdaki iki maddenin el verdiği ölçüde tabi-  ve müşterinin sorularına cevap bulması sağlanıyor.  Ama çoğu firma hala bunu bir lüks olarak görüyor ya da pazar  payı hakimiyetine güvenip böyle bir şeye ihtiyaç duymuyor. Olan interneti yeterince kullanmayan alıcılara oluyor.

AMA SATIŞLAR ÖYLE DEMİYOR HACI?

Peki ama neden hala bu mağazalar dolup taşıyor yada her AVM'de karşımıza çıkıyor? Kazanıyorlar demek ki! Tabi kazanıyorlar ama  kaliteli oldukları için değil iyi reklam ve geniş ürün yelpazesi ile müşterileri etkilemenin  bol dokuzlu (9.99TL  Patron çıldırdı!) yöntemlerine sahipler. Aynı kulvarda yer alan hepsiburada.com ise onlardan daha fazla satış yapabiliyor ise demek ki mağaza ve satış danışmanı çok da etkili değil bu noktada. Aradaki fark şu; Sadece internette hizmet veren hepsiburada.com tarzı siteler güvenilir ürünü alıcıya sunarken Kayseri'de zarar eden mağazasının masrafını (personel, kira, elektrik vs..) veya satışa çıkmadan kırılan/bozulan ürünlerin fiyatlarını da yansıtmadığı için bir çok üründe daha uygun fiyat sunuyor. Çoğu mağaza
aşır yüksek belirlediği rakamdan zaten ürünün tekabül ettiği fiyata düşmeyi "İNDİRİM!" diye yuttururken internet mağazaları sadece stok  veya sevkiyat zincirinde telef olan ürünlerin zararı ölçüsünde bindirme yapıyor. Mağazaları olan firmaların fiyatları çoğu kez internet sitelerinden satış yapanlardan yukarıda oluyor.  burada ellerinde tek bir avantaj kalıyor: Ürüne dokunduğun an alabilme istekliliğin! Orada seni ikna edebilirler, o an ürüne sahip olmak isteyebilirsin ve alırsın. Bunun dışında bir firmanın bir ürününü "SADECE BURADA" diye bir iki hafta önce mağazanda satabilirsin ki bu internet siteleri için de kullanılabilir bir yöntem.


BİR RÜYAM VAR DOSTLARIM!
Ürünlerin fabrika çıkış fiyatları belli, vergiler belli, emek belli.. Buna rağmen bir toplu iğneyi 100000TL'ye satabiliyorsun.. Bence ürünlere bir tavan fiyat aralığı bizzat ya firmalar tarafından ya da ülkeler tarafından getirilmeli. Aynı ülkede üretilmiş aynı ürünü ülkemizde aynı şehirde karşılıklı iki mağazada aralarında 200TL farkla satılırken görmek insanı düşündürüyor. Teknoloji gelişip maliyet fiyatlarını düşürürken arada birilerinin karlarını arttırıp fiyatı hep aynı seviyede tutması firmaya da alıcıya da yaramıyor. Bu konuda atılacak somut bir adım emsal olur ve tüketici lehine bir şeyler değiştirir kanısındayım.

13 Mart 2015 Cuma

Oyuna Getiren Oyun!

Eski atari oyunlarının bize sunduğu klasik bir kalıp vardı: doğru strateji ve iyi tuş kontrolü! Bütün oyun bu temele dayandığında kolayca çözülüyordu. Bilgisayarlar işin içine girdiğinde bu alışkanlık bir süre böyle devam etti ancak oyun devleri tüketim çılgınlığından korsan yüklemeler nedeniyle yeterince faydalanmadıklarını anladıklarında onların hırsını biz garibanlardan çıkaracak bir devrim gerçekleştirdiler.


OYNAMA! YAŞA!
Aslında gayet masumane ve iyi niyetli bir çalışma gibi görünüyordu ilk başlarda. Oyunlar internette hiç yüklemeye gerek kalmadan oynana biliyor hem de dünyanın dört bir yanından oyuncularla! Bunun ilk
denemeleri 2000'li yılların başında ufak online oyunlar olarak ortaya çıktı sonra bu sanal dünya oyunlarda "başarma" duygusunu sömüren "önce alıştır sonra sat" dönem ile altın çağına kavuştu.

İsyanım oyunun amaç değiştirmesine ve bunun karşısında  oyun/bilgisayara toptan karşı olanlar dışında etkin bir kitlenin olmaması. Oyun sana şu saatte gel, şunu yap, şurdan git, şu kadar süre sonra şunu yap diye komutlar veriyor ve günün tamamını evet tamamını istiyor! Şarjın bitmesi, vaktinin harcanması umrunda değil!  "Biz zorla oynayın mı diyoruz? İstemeyen oynamasın." demesi şık ve doğru bir cevap değil. Firma dediğin bir gün esir aldığı bu bağımlı ve amaçsızlaşmış kitlenin bu dünyada nelere sebep olabileceğini düşünmesi lazım!

Yap efendi gibi AGE OF EMPIRES gibi bi oyun millet hevesini alsın, süresini kendi hesaplasın. Sen emir verme, orjinalliğe yer ver biraz. Bi dönem FarmVille illeti aldı yürüdü. Memleketinde dedesinin bostanına uğramayan adam çiftçi oldu, koyun/kuzu kebap olarak tanıyan adam çoban! Hele Sims oyununa hiç değinmiyorum, adam haftada bir banyo yapıyor karakterine üşenmeden hergün yaptırıyor.  Abi manyaklık bu, kimse bunu bana "Ama vakit geçirmek için..." diye yutturmasın. Şimdi millet kendi fotoğrafını çekmeye dadandığı için soğudu ama yarın öbür gün yine bir oyunun peşinden koşmaya hazır milyonlar var! Sen de bu dünyada yaşayıp "Bu dünya nereye gidiyor.. "diyorsan elinden geleni yapacan.

3D OYUN

Çık mahalleye çocuğa sor online oyunları sana takır takır saysın. Orada karakter geliştirip üç beş kazanan bile var ve bunlar İnternet kafelerde yan yana oturup tek kelime etmeyen asosyal tipler olarak yetişiyorlar. Bu çocuklar büyüdüklerinde senle benle konuşmayacaklar, seni beni anlamayacak dinlemeyecekler. Sanal alemde internet ve ctr+c /ctrl+v kombinasyonu sayesinde bir coşkun deniz olurken sokakta sustuklarını öfke ve nefret olarak toparlayacak.

Oyun firmaların çocukları daha çok hayata katacak projeler geliştirmeliler. Bu konuda bir fikrim var, uygulaması yapılınca işe yarayabilir. Ben fikir üretebiliyorsam bu işin uzmanları hayli hayli üretebilir. Oyunların hiç biri hayatın yerini almamalı,otobüs beklerken, yolculuk esnasında ve ya kısa bir mola anından olabilir ama sabahtan akşama her yarım saatte bir bakılıyorsa bence artık bu bir insanlık meselesidir.

12 Mart 2015 Perşembe

UZUN SÜRELİ TEST: LG G2

Ben forumlarda telefon araştırırken zati yaygara yapılan özelliklerin uzun uzun yazılmasına gıcık olurdum, o yüzden burada kimsenin değinmediği yada az bilinen sorun ve özelliklere değinerek uzun süreli kullanım raporu sunacağım..


DIŞ MATERYAL: Uzun süre kullanımda -eğer kılıfsız ise- arka kapakta çizik ve (beyazsa) sararma kaçınılmaz mutlaka kılıfla koruyun. Plastiği çok dandik ve kamera camı kesinlikle iz tutuyor.

DONANIM: Kamerada uzun süre kullanım sonucunda bence bi kalite düşmesi oluyor. Kalite gece
çekimlerinde  1.3 MP seviyesine düşüyor, flaşlı çekim idare eder ama bence yeterli değil. Bir de videoda odaklanma kesinlikle problemli , odaklanmayı elle de ayarlayamadığın için telefonun odaklanmasını beklemek zorunda kalıyorsun ki buda bazen  epey zaman alıyor. RAM ve hafıza (16gb) benim gibi bir oyunu yüklerken diğerini kaldıran ve dinlemediği müzikleri kaldırıp izlediği filmleri silen biri için 1 sene boyunca hiç problem olmadı ortalama boş RAM kullanımı %57, ilk aldığınızda size kalan hafıza ise 10,56 GB civarı.. Şimdi 32GB'da fiyat olarak baya indi, onu da tercih edebilirsiniz. Wifi'de şöyle bir sorun var mesela hızlıca konum değiştirip modemden uzaklaştığınızda wifi ağını görmesine rağmen bağlantı yapamıyor, sayfalar falan açılmıyor. Wifi kapatıp açınca problem çözülüyor, bu yazılımsal mı donanımsal mı çözemediğim için buraya yazdım belki sadece benim telefon serisine hatta sadece benim telefonuma özel bir durumdur. Beraberinde verilen kulaklık asimetrik olmadığı için sevmedim.yaka klipsi de olmadığı için yürürken müzik dinlemek zor oluyor.Ses ve açama-kapama tuşunun arkaya alınmış olması kullanım açısından gerçekten kolaylık sağlıyormuş, kullandıkça alışıyorsun. Telefonun kötü özelliği Knock On özelliği alışkanlık
yapıyor, bildiğin eski model 3 satır ekranlı telefon ekranına bile pıt pıt dokunup tuş kilidi açmaya kalkıyorsun. bu özellik gerçekten iyi düşünülmüş. Arkadaş burada bir parantez açayım; Telefonun  kutusunu alıp kasaya gittiğin an çok önemli, paketin içinden cihazı açıp eline verdiklerinde sana kazık fiyata kılıfı iteleyebiliyorlar, öyle bir an ki ne verseler alacaksın. Kendini tut, idare eder ucuz bir kılıf al. Benim önüme 75TL'lik kılıfı koydular hemen.. Neyseki çok kapılmamıştım 10TL'lik aldım hala kullanıyorum.. Mesele düşürmemekte, gerisi her türlü risk...


YAZILIM: Ben aldığımda (paralel ithalat) 4.2.2 yazılım kuruluydu ama alır almaz hiç kullanamadan 4.4.2 sürümüne güncelledim. Bu yüzden eski sürüme göre kıyaslama yapamam ama bu sürümde bazı hatalar var. Mesela cep telefonunda çok içerikli bir web sayfasına girmeye kalktığınızda resmen kasılıyor hatta telefon ısınmaya başlıyor, ekranda ciddi takılmalar oluyor (öyle ki ana ekrana bile geç dönüyor)  aynı şeyi mobil veri izleme ekranında da yaşıyorum. Tuhaf bir şey bu kasılmalar telefonu yatay ekrana alınca azalıyor yada görülmüyor bu nedenle yazılımsal  olduğunu düşünüyorum. Telefonda ön yüklü gelen (tahminimce Tayvan'a
özgü) programlardan hiçbirini kullanmadım. Qremote kumanda uygulaması güzel ama paralel ithalat telefonlarda malesef ülkemize özgü markaların hiçbiri yok. Samsung, Sony vs. büyük markalar var ama bi Sunny, bi Yu-ma-tu falan maalesef (TR versiyonlarında var ama)...Voice Mate uygulaması çok kısıtlı, anca hava durumuna falan cevap veriyor, oda ingilizce... Telefon arama falan da yapıyor ama Türkçe isimleri falan algılamıyor.. Quick Memo en verimli uygulamalardan biri harita, resim vs üzerine hemen not alıp paylaşabiliyorsunuz (ister defterinde uygulamasında sakla ister resim olarak kaydet).. Kendi içinde yerleşik arama engelleme, SMS spam özellikleri var ki çok işe yarıyor, Müzik programı idare eder.. Q slide diye bi özelliği var, reklamında iki saat gösteriyorlardı falan hiç bi işe yaramaz. Zaten millet örümcek adama dönmüş bir uygulamadan diğerine geçe geçe üç parmakla sola sürüklemek için kendini mi yoracak.  Çoluğu çocuğu, oyun canavarı yeğeni olanlar için Misafir Modu 'var, senin seçtiğin uygulamalardan başka birşey çalıştıramıyor telefonda bu harika birşey... Yeğene verdim kurcaladı baktı birşey çıkmıyor verdi geri telefonu


GENEL DEĞERLENDİRME: Yakın zamanda G3 kullanma şansım da oldu, bana kalırsa pek bi fark yok. Yükseltmeye değmez şimdilik. Ancak LG'nin bu seriye bağlama işi hoş değil. Yakında telefonları ciklet ambalajında haftalık çıkaracak sanırım.Adama sorarlar ne destek verdin diğerlerine de bunu çıkarıyorsun diye. Bu telefonu sadece şarjı için tercih ettim, sağ olsun beni yarı yolda bırakmadı o konuda ama aklımda sırf adam akıllı güncellemeler için Nexus 5 almak vardı, sonradan şarj konusunda pek iyi olmadığını öğrendiğimde
almadığıma sevindim. Benim genel yorumum; eğer telefon yazılımı adam gibi olsun diyorsan Nexus serisine bi bak hem onda firma uygulamaları da yok (bu konuda Samsung hakikaten tiksindiriyor insanı) yok şarj diyorsan hala gideri var bu telefonun

11 Mart 2015 Çarşamba

Forumlarda Yankı Var!

Bilgisayar ehliyeti format atmakla alınır. Bir adam ki bilgisayarına başarıyla format atıp yeni işletim sistemini sağ salim kurduğunda ve bilgisayar ertesi günün şafağını hatasız gördüğünde çayını içip forumlarda yardım isteyenlere ustalık yapabilirsin.


"ACİLL: KLAVYENİN Q'MU YOKSA F'Mİ OLDUĞUNU NASIL ANLIYORUZ?"


Bi ara forum dünyası ne patladı arkadaş, basit ve ücretsiz şablonlar sayesinde binlerce forum oluşturulmuş ve bu forumlara yönetici moderatör olmak isteyen yine binlerce genç yetişmişti. Tabi kullanıcı kalitesi ve kullanışlılığı baz alan bir kaçı bunların arasından sıyrıldı günümüze kadar geldi. Diğerleri kullanıcı sayısını arttırmak için "Üye olmadan içeriği görmeme" uygulamasını başlattılar ki bence çok gereksiz bir kasıntıydı. Bununla da yetinmeyip forumda buldukları her yere abuk subuk bannerları, daha açar açmaz patır patır açılan pop-upları dayadılar.. Hani bize bu zulmü yaptılar da umarım buna değmiştir,şuan villalarında oturup Macbooklarından internete giriyorlardır... Daha profesyonel olanlar reklama şuna buna kasmak yerine kaliteli, bilgili veyardım sever kitleyi ellerinde tutmayı başardılar. Sonuçta insanlar da bu forumları seçti ve bugünlere taşıdılar.

Bu forumlarda eskiden soruyu sorduğunda 5 farklı kullanıcıdan anında 10 farklı çözüm yolu cevabı alırdın. Millet cevaplayacak soru arardı resmen, herkes bildiği ölçüde çözüme katkı sağlar hiç yapamasa kendisinde gördüklerini söyleyip kıyaslama yapmana imkan sunardı. Acayip komik sorularda bile soru soranı ti'ye alanlara "Dalga geçmeyin, siz ananızın karnında mı öğrendiniz" diyen abiler vardı. Vardı diyorum çünkü şimdi en baba forumlarda bile iş bitmiş. Geçenlerde sorduğum ve basit bir sorun olduğunu sonradan kendi çabamla öğrendiğim  bir konuda 1 ay boyunca kimse tek kelime yazmadı! Israrla her gün tepeye taşımama rağmen, soruya bakan kişi sayısı 100'ü geçmesine rağmen tek cevap gelmedi! Üşenmedim bulduğum çözümü de yazdım, bari millet benden sonra açıp baksın da mağdur olmasın diye.. Açın bakın konularda geyik yapan sayısı çözüm üreten sayısını ona katlamış durumda, bu hayli üzücü bir durum. Beklerken şurada iki soruya bakayım belki bildiğim bişey çıkar demiyor arkadaş. Forumlara kalite katan o güzel abiler, o güzel rumuzlarını alıp gittiler..

MARKA FANATİZMİ: YA ÖV YA GİT!


Forumlardan bilgi ve tecrübe gidince yerine ne geldi? Kendi tercih ettiği marka hatta modelin olumsuz tek özelliğini duymaya tahammül edemeyen öfkeli ve tavizsiz bir kullanıcı kitlesi var:

A: Samsung'un bu modelinde ölü piksel varmış, bir kaç kişi yazmış böyle birşey doğru mu?
B: Çok iyi deneme LG ajanı! Sen önce git kendi telefonlarının sallama güncellemelerine çare bul. Samsung dururken kimse sizin telefonlara bakmaz!
A:Sevim koş! LG'de işe başladım...

Telefon, bilgisayar, otomobil.... Arkadaş bu ne fanatizm? Kimse sorunları konuşmuyor,herkes kendi markasının başlığında birbirlerini gazlayarak yaşayıp gidiyor. Arada benim gibi eski sistemle düşünüp sorun yazan adam çıkınca paketleyip, etiketleyip uygun bir tarafa atıyorlar. Bu kafa yapısı da forumları "Çözüm Merkezi" olmaktan çıkarıp "Korukca Köyü Dayanışma Derneği"  haline sokuyor. Forum yöneticileri de olayı üye sayısı bazında değerlendirdikleri için belirgin bir üye değişimi yoksa sorunun farkına varıp çözüm üretmiyorlar. Bu nedenle eskiden çok sık takip ettiğim bir kaç forumu artık açıp bakmıyorum bile,çünkü bakacak hiçbir şey yok... Elbette forumlar sabotaj alanı olarak kullanılmasın, milleti yanlış yönlendirmesin. Ama yukardaki diyalogda B kişisi "Ben öyle bir problem görmedim, duymadım başka gören varsa paylaşsın" der karizmasından da kırıntı kaybetmez. Zaten sabotaj yapmaya gelen adamla işin ustası adam zaman içinde belli olur, kimsede kolay kolay kanmaz.

Futbol takımından sızıp hayattaki tüm tercihlere yayılan fanatizm en çok da bu fanatizme kapılana zarar veriyor. Yapmayın birader, bırak marka savunsun kendini..İyi maaş artı ssk ile çalıştırdıkları halkla ilişkiler personeli, sosyal medya uzmanları ve kolay ulaşılabilen web siteleri var. Bakkaldan aldığın peynire bakış açınla aynı olsun: "İsmet abi geçen verdiğin peynir kireç gibiydi, yemedik çöpe attık.." dediğinde sana "Valla o teneke öyle çıktı Salim, ben de anlamadım ama bu seferki iyi bi bak tadına" samimiyetiyle ve ciddiyetiyle yaklaşsınlar.

Forumlar gelişen teknolojide firmalara ulaşmanın çok uzak olduğu dönemlerden kalma bir yardımlaşma cemiyetidir. Onu korumak, geliştirmek ve dinamik tutmak hepimizin görevi. Bu konuda hassasiyet gösteren tüm isimsiz emektarlara selam yolluyor ve onlar adına haykırıyorum: EMEĞE SAYGI!